Belirsizlik, Kıyas ve Gelecek Kaygısı
Stajyer Psk. Coşku Arslanboğan, Güzel Günler Kliniği tarafından yazılmıştır.
Son 3 yıldır belki de hepimiz hayatımızın en belirsiz dönemini yaşamaktayız. 7’den 70’e herkesin hayatını merkezinden etkileyen pandemi sürecinin belirsizliği insanlığın geleceğe dair duyduğu kaygıyı kat kat arttırdı. Fakat bu tarz olağanüstü durumların dışında gelecek kaygısı dendiğinde genellikle akla ilk gelen yaş grubu ergenlik ve erken yetişkinlik olmuştur. Dr. Yankı Yazgan, konuk olduğu Klasik Nota Radyo Programı’nda pandemiden bilime, çocuk gelişiminden kariyer seçimine birçok konuya değindiği sohbette gelecek kaygısı konusunu da ele alıyor.
Yankı Yazgan’a göre şimdiki gençlerin gelecek kaygısı hissetme sebeplerini 3 ana başlık altında toplayabiliriz. Birincisi yazının başında da konu edilen özellikle son birkaç yıldır hepimizin etkilerini yakından hissettiğimiz belirsizlikle gelen duygular. Gelecek belirsizlik, bilinmezlik içeren bir kavramdır; bilinmezlik çoğu zaman beraberinde kaygı getirir. Oysaki düşündüğünüzde bilinmezlik kendi başına iyi ya da kötü bir değer taşımaz, çünkü ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyin iyi ya da kötü olup olmadığını da değerlendiremeyiz. Peki öyleyse, bilinmezliğin eşlikçisi niçin kaygıdır? Geleceğin bilinmezliği hangi noktada bizim için negatif algılanan bir durum haline gelir? Bu soruların yanıtı bizi ikinci başlığa getiriyor: ‘şu an’ın etkisi, yani içinde bulunduğumuz mevcut durumun hali hazırda çok parlak olmaması, pek iyimserlik yaratmaması. Burada içinde bulunduğumuz durum, geleceğin nasıl olacağına dair beklentiyi etkileyen faktörlerden biri haline geliyor. Yankı Yazgan bu ilişkiyi şu sözlerle açıklıyor: ‘Genel duygu durumumuz ‘şu an’ın etkisinde, geleceğin de tıpkı şimdiki gibi pek iyi olmama, daha iyiye gitmeme ihtimali olduğunu düşündüğümüzde [bilinmezlik] daha çok kaygı üretiyor.’.
Şimdiki gençlerin gelecek kaygısının sebepleri üzerine düşünürken değinebileceğimiz üçüncü bir nokta ise değişimle alakalı. İçinde bulunduğumuz dönemin gerek ekonomik gerekse sosyal değişimin hızlı olduğu bir dönem olması, ya da dönemin çalkantılı olduğu hissi, birçoğumuz için geleceğin kestirilebilirliğini azaltıyor. Burada ortaya bir kontrolsüzlük hissi çıkıyor ve bu his geleceğe dair olan kaygıyı daha da besliyor. Hayatın kontrolünü ele almak çoğunlukla kişilere 18 yaşından itibaren yüklenen bir sorumluluk, dolayısıyla bu yaşların hemen öncesinde ve hemen sonrasında gelecek kaygısının artarak yaşanması bir tesadüf değil.. Fakat Yankı Yazgan’a göre hayatın kontrolünü almak davranışlarımızın üzerindeki kontrolü sağlamaktan geçiyor. Kontrolümüzde olmayan birçok olay ve durumla karşılaşmamız hayatın bir parçası ve böyle durumlar yaşandığı zaman kişiye ait olmayan birçok nedenle sahip olduğumuzu hissettiğimiz kontrolü de kaybettiğimizi hissediyoruz. Dolayısıyla bu noktada kontrol algısıyla olan ilişkimizi değiştirmek gerekiyor: ‘Kontrolde olduğumuz hissini genellikle davranışlarımızın üzerindeki kontrolümüzü sağlayacak bir şeyler yaptığımız ölçüde elde ediyoruz’. İnsan gelişimi ve beyin bilimleri açısından bakıldığında hayatın kontrolünü alma sorumluluğunun ve bazı kişiler için beraberinde gelen gelecek kaygısı artışının ergenlik dönemine denk gelmesi şaşırtıcı değil aslında. Beynimizin kendimizi, dürtü ve duygu dalgalanmalarımızı kontrol eden sistemlerinin erişkin hale gelmesi bu yaşlara denk geliyor.
Hayatın kontrolünde olmak, yani etrafımızda gelişenlere karşı davranışlarımızın kontrolünü sağlamak, aslında geleceğimiz, hedeflerimiz ve bu hedeflere ilerleyişimiz sürecinde de faydalanacağımız bir araç. Hayatımızı daha iyi bir hale getirmek yolunda biliş, duygu ve dürtü kontrolü bizi ileri götüren bir avantaj. Daha iyi bir hayat istemek insanlık deneyiminin ortak bir parçası olsa da bunun genel olarak kaygı ve özellikle gelecek kaygısı ile olan ilişkisi üzerine biraz düşünmek gerekiyor. Yankı Yazgan bu konuyu yine ‘şu an’ çerçevesinden değerlendiriyor: Eğer daha iyi bir hayatı, daha iyi bir geleceği hedeflemenin amacı bugün olduğumuz yerden daha ileri gitmek veya yerinde rahat duramamak şeklinde yorumlanırsa bu amaç kulağa olumlu geliyor. Örneğin hayatımızla ilgili düşündüğümüzde kendimize ‘Ben başka ne yapabilirim?’ diye sormamız. Fakat bir şeyin daha iyisinin ihtimal olarak da olsa var olma durumu kaygı yaratan bir durum, çünkü aynı zamanda ‘şu an’ın bir şekilde yetersiz ya da eksik olduğu, tamamlanması gerektiği ve bir şeyler yapmamız gerektiği duygusuna da yol açıyor. Bu duygu beraberinde yeterince bir şey yapmadığımız duygusunu, bir telaşı da getiriyor, bu telaş bilinmezlikle ve hızla değişen dünyaya yetişememe hissiyle birleştiğindeyse geleceğe dair kaygı oluşturuyor. Hiçbir şey yapmamak yerine telaşlanmak, kaygılanmak elimiz kolumuz bağlı oturmanın verdiği kontrolsüzlükten çıkmayı da sağlıyor.
Geleceğe ilişkin kaygıyı bir kıyaslama beslemekte: şimdiye karşı hedeflenen. Burada kıyaslama, resme önemli bir etken olarak giriyor. Kıyaslama veya karşılaştırma aslında öğrenme yolunda hepimizin kullandığı çok önemli bir araç. Yazgan’ın da dediği gibi, ‘İnsan zihninin çalışma tarzı karşılaştırmaya dayalı’. Çocukluktan beri bir şeyin nasıl olması gerektiğini öncelikle başkalarına bakarak öğreniyoruz. Bakmak ve kıyaslamak, kendi olduğumuz durumu değerlendirip onu olmasını hedeflediğimiz duruma yaklaştırmaya çalışmayı içeriyor. Bu herkesin kullandığı gelişim amaçlı bir öğrenme mekanizması, refleks haline gelen bir araç. Fakat burada anahtar nokta kıyaslamayı kendi yararımıza kullanabilmek, aynı şekilde ebeveyn ve öğretmenler içinse çocuk ve ergenlerin yararına. Çünkü kıyaslama, eksiklik ve yetersizlik mesajı veriyorsa bu çoğu zaman motivasyon eksikliğine yol açar. Oysa ki özellikle çocuklarda ve ergenlerde motivasyon hedefe göre şekillenen ve hedefin nitelikli (dikkate değer) olduğu hissini taşıdığı zaman artan bir kavramdır. Hedef belirlerken de herkesin gelişim çizgisinin kendine özel olduğunu unutmamak gerek. Aynı şekilde biz daha iyi bir hayat hedeflerken kendi gelişim çizgimiz içerisinde mevcut halimizi önceki hal ile karşılaştırmak, geleceğe dair hedeflerimize ilerleme yolunu belirlememiz için bize fikir verir. Benimsenmiş, nitelikli bir hedef doğrultusunda gerçekçi kıyaslama yapmak (şimdi ile hemen bir sonraki adım arasında) ise geleceğe dair hissedilen kaygı ve telaşın daha iyi kontrol edilmesine, belki de azalmasına yol açar.