(0212) 351 17 54

Beslenme Desteği Uygulamalarının Sürekliliği Önemlidir

Beslenme Desteği Uygulamalarının Sürekliliği Önemlidir

26 December 2022

Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 2004-2009 yılları arasında Marmara Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak görev yaptı. 2009-2014 yılları arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, 2014- 2017 tarihleri arasında Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde uzman doktor olarak çalıştı. 2017 yılından bu yana Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doçent doktor görev yapmaktadır. Cinsiyet hoşnutsuzluğu, kurum çocukları, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve kendine zarar verme alanlarında çalışmaları bulunmaktadır.

Bu yazı ekibimizden Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu'nun Belediye Gazetesine ile yaptığı röportaj üzerine hazırlanmıştır.

https://belediyegazetesi.chp.org.tr/2022/12/19/ayseburcuerdogduyildirimbeslenmedestegiuygulamalarininsurekliligionemlidir

Çocukların ve gençlerin bedensel, zihinsel, ruhsal gelişimi açısından sağlıklı beslenme neden önemli? Büyüme ve gelişme sürecinde beslenmenin rolü nedir?

Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım: Günümüzün en önemli konuları arasında yer alan -beslenme, büyüme, gelişme, sağlıklı bir yaşam için gerekli olan enerji ve besin öğelerini sağlayacak besinleri alma ve vücutta kullanmaktır. Çocukların ve gençlerin fiziksel yapısının, fizyolojik büyüme ve gelişme sürecinin, zihinsel yeteneklerinin normal ölçülere uygun olarak gelişmesini sağlayan etkenlerin başında yeterli ve dengeli beslenme gelir. Beslenme, beyin gelişimini ve beynin çalışmasını da etkilemektedir. İnsan beyni gelişimini büyük ölçüde anne karnında ve yaşamın ilk üç yılında tamamlar. Bu süreçteki beslenme eksikliği, beyin gelişiminde bazı eksikliklere neden olmaktadır. Bu da zihinsel işlevsellikte aksaklıklara yol açmaktadır. Yaşamımız boyunca beyinde yürütülen hücresel faaliyetlerin devam etmesi için yeterli miktarda ve kalitede proteinin, yağ ve minerallerin vücuda düzenli alınması gerekir. Bunların yetersiz kalitede veya miktarda alınması, beynin işlevlerini olumsuz yönde etkilemektedir. UNESCO’nun bir raporunda bu durum, “kötü beslenmenin yol açtığı eğitim israfı” olarak değerlendirilmiştir. Yetersiz ve sağlıksız beslenme, yeterli enerji üretilemediği için, akademik alanda verimsizliğe, başarının düşmesine, dikkatte azalmaya, algılama problemlerine ve bunların dolaylı bir sonucu olarak özellikle genç popülasyonda depresif şikâyetlere neden olabilmektedir.

Sosyo-psikolojik boyutlarıyla Türkiye’de çocuk ve genç yoksulluğunu, beslenme krizini ortadan kaldıracak, çocukların ve gençlerin ruh sağlığını da göz önünde tutacak politikalar disiplinler arası bir yaklaşımla nasıl geliştirilmeli?

Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım: Ülkemizde çocukların ve gençlerin beslenme alışkanlığına yönelik yapılan çalışmalarda öğrencilerin sağlıksız beslenme alışkanlığına sahip olduğu görülmektedir. Sağlıksız beslenme alışkanlığının yaşla doğru orantılı, sosyo-ekonomik durumla ters orantılı değiştiği gözlemlenmektedir. Bu da bize, erken dönemden başlayarak çocuklara ve gençlere sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılması için koruyucu girişimlerin gerekliliğini göstermektedir. Okul temelli sağlıklı beslenme programlarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, sağlık profesyonelleri tarafından ailelere ve öğrencilere sağlıklı beslenme eğitimlerinin verilmesi, kantinlerde ve yemekhanelerde satılan gıdaların denetimi, bu sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır. Sağlık çalışanları, öğretmenler, okul yönetimi, aileler, kantin ve yemekhane işletmecileri arasındaki iş birliğinin sağlıklı beslenme programlarının hayatımıza dahil edilebilmesi ve devamlılığı için önemli olduğunu belirtmek isterim. Özellikle gıda üretiminden dağıtımına kadar süreçte sosyal medya aracılığıyla yürütülebilecek devlet ve fon destekli kampanyaların gücünün önemli olduğunu da eklemem gerekiyor. Çocukların sağlıklı beslenmesine olanak sağlayan, maddi ve fiziksel açıdan ulaşılabilirliği kolay sistemler kurmanın bu projenin sadece bir ayağı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca çocukların sosyal medyada popüler kültürün etkisiyle ortaya çıkan fenomenlerin beslenme alışkanlıklarını örnek aldıklarını de hesaba katarsak, beslenme tercihlerini değiştirmeleri için bu kaynaktan gelecek yönlendirmelere de ihtiyacımız var. Yine benzer biçimde sağlıklı beslenen çocukların, ebeveynleri ve idealize ettikleri kişiler tarafından olumlu geribildirimlerle teşvik edilmesi, oluşturulan sistemin uzun soluklu olmasını sağlayacaktır.

Beslenme gibi gündelik hayatı doğrudan etkileyen önemli bir sürecin toplumsal krizler bağlamında sekteye uğraması nedeniyle çocuklar ve gençler hangi travmatik faktörlere maruz kalıyor? Bu konunun önemli bir parçası olan ruh sağlığı hizmetlerinde eğitim kurumları aktif rol oynayabilir mi?

Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım: Dünya, gün geçtikçe kötüleşen küresel gıda kriziyle karşı karşıya. Artan yoksulluk, gelir eşitsizliği, iklim değişikliği, çatışmalar ve Covid-19 salgınının etkileri, milyonlarca ailenin sosyo-ekonomik durumunu etkilemektedir. Çocukların hayatta kalması, yaşa uygun büyüme ve gelişme basamaklarına ulaşması, besleyici, uygun fiyatlı ve sürekli temin edilebilen yiyeceklere erişmeye bağlıdır. İyi beslenme, çocukların sağlıklı gelişmesinin temelidir. Dünyanın dört bir yanındaki savunmasız topluluklarda çocukların yetersiz beslenmesi ve gıda güvensizliği oranları artıyor. UNICEF’in yayımladığı verilere göre, her 15 saniyede bir çocuk yeterli beslenemediği için hayatını kaybediyor. Hayatta kalabilen milyonlarca çocuk da öğrenme bozukluğu ve fiziksel engeller gibi yetersiz beslenmenin olumsuz sonuçlarını yaşıyor. Ülkemizde de bu küresel krizden etkilenen çok sayıda çocuk ve genç olduğu düşünülüyor. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde ele alınabilmesi için bireylerin yaşam tarzlarının, karşılaştıkları zorlukların, zorluklarla baş etme düzeylerinin ruh sağlığı profesyonelleri tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Okullardaki rehberlik birimleri tarafından öğrencilerle yapılacak görüşmeler, okullarda uygulanacak ruh sağlığı tarama programları, ruh sağlığı profesyonellerince yapılan psikometrik değerlendirmeler ve bunların sonucunda gerek görüldüğü durumlarda çocukların ve gençlerin tarafımıza yönlendirilmesi daha geniş bir kitleye ulaşabilmemiz açısından yardımcı olacaktır. Okulların fiziksel ve ekonomik koşullarının bölgeden bölgeye, hatta okuldan okula değiştiğini biliyoruz. Birçok okulun fiziksel şartları iyileştirilemezken, okuldaki ruh sağlığı hizmetlerinin iyileştirilmesinden bahsetmek iyimser bir yorum olacaktır. Dolayısıyla okullardaki çocukların ruh sağlığı hizmetlerinden daha iyi yararlanabilmesi ve öğrenci temelli hizmet modellerinin geliştirilebilmesi, bir açıdan okulun genel koşullarına bağlıdır.

Yoksulluk, yoksunluk, umutsuzluk ve eşitsizlik, Türkiye’nin son dönemdeki çoklu krizlerinin en belirgin sonuçları. Çocukların ve gençlerin geleceğe bakışını da biçimlendiren bu olumsuz sonuçlar, okula devam, beceri ve yetkinlik kazanma, toplumsal kurallara uyma gibi ruhsal/sosyal davranış pratiklerini nasıl etkiliyor?

Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım: Yoksul aileler, yeterli ve düzenli beslenme, giyinme, barınma, sağlık hizmeti alma gibi temel ve zorunlu gereksinimleri karşılayamama, ekonomik harcama gerektiren belli amaçlarına ulaşamama gibi durumlarla karşı karşıya kalmaktadır. Ekonomik güçlük yaşayan ailelerdeki kısıtlı imkânlar, çocuklarda daha düşük bilişsel/sosyal yeteneğe ve okul başarısındaki düşüşe neden olmaktadır. Uyum problemleriyle birlikte akademik başarıdaki düşüş, geleceğe dair umutsuzluk, okula devam etmekle ilgili motivasyon eksikliği ve zaman zaman okula devam etmede problemler görülebilmektedir. Ekonomik güçlükler, ailelerde baskı yaratmaktadır, ailelerin ilişki dinamiklerini, işlevselliklerini bozmaktadır ve ailelerdeki sosyalleşme süreçlerini olumsuz etkilemektedir. Çocukların, annelerine ve babalarına daha az sevgi ve daha az bağlılık gösterme eğiliminde, moral bozukluğuna ve endişeye dair şikâyetlerinde, saldırganlıkta, toplumsal kurallara uymayan davranışlarda artış riski olduğu düşünülmektedir. Ruh sağlığı çalışanları olarak bu durumu özellikle kliniklerde sıklıkla gözlemlemekteyiz. Eğitimine ekonomik nedenlerle ara vermek zorunda kalan ilkokul çağı çocuklarını değerlendiriyoruz. Bu çocuklar, örgün eğitime ara vermeleri nedeniyle ortaya çıkan ruhsal zorluklarla baş etmeye çalışıyorlar. Okula devamlılık sadece akademik beceriler için değildir. Çocukların toplumun küçük bir örneğine kurallar dahilinde karıştıkları ve uyum sağlamayı öğrendikleri güvenli bir platformdur. Bu ortamdan mahrum kalan çocukları, valizini hazırlamadan yolculuğa çıkan insanlara benzetirim. Okul ortamındaki tecrübeler, ruhsal olgunluk ve uyum becerileri, hayata bakış açımızın gelişmesini sağlar ve dünyaya verdiğimiz tepkileri düzenler. O zaman şunu söyleyebiliriz, okul çağı çocuğunun yegâne endişesi, dersler ve arkadaşlık ilişkileriyle ilgili olmalıdır. Yaşının ötesinde zorluklarla erken dönemde karşılaşan çocukların yaraları, iyileşmesi zor izler bırakır.

Yerel yönetimler gerek çocuklar gerek gençler için beslenme desteği çalışmalarını planlarken nelere dikkat etmeli? Beslenme desteğine ilişkin çalışmalarda hangi kriterler ön planda olmalı?

Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım: Çocuklar ve gençler için yapılacak sağlıklı beslenmeyi destekleme çalışmalarında süreklilik önem arz etmektedir. Sağlıklı beslenmenin devamlılığının sağlanabilmesi için ailelere de sağlıklı beslenme ilkelerine dair eğitim vermek gerekmektedir. Bu eğitimlerde yalın ve anlaşılabilir bir dil kullanılmalıdır. Beslenme desteğine ilişkin çalışmalar ve uygulamalar kapsayıcı olmalıdır. Sadece okula giden çocuklar değil, okul öncesi çağdaki küçük çocuklar da dikkate alınmalıdır. Beslenme desteği programları dahilinde ara öğünler için sağlıklı alternatifler temin edilmelidir, yerel yönetim birimleri tarafından uygun koşullarda saklanıp halka ulaştırılmalıdır. Sağlık, bireyin beden, zihin, ruh ve sosyal yönden tam bir iyilik durumunda olmasıdır. Bu nedenle destek programında besin öğelerinin yanı sıra aktif hareketin ve egzersizin önemi ve gerekliliği üzerinde durulmalıdır.