Duygularımızı Benimsemek
*Bu yazı Stajyer Psk. Melis Sezer tarafından hazırlanmıştır.
Her bireyin mutluluk kavramını anlatırken kullandığı cümleler birbirinden farklı olabilir. Bir çocuk ailesiyle tatile çıktığı tatili mutluluğu olarak nitelendirirken, bir başkası ise en sevdiği yemeği anlatırken mutluluk hissini deneyimleyebilir. Her bireyin mutluluk kavramını anlayışı farklı olabileceği gibi mutluluğun da birçok tanımı olabilir. Bu tanımlardan biri mutluluğun pozitif duyguların negatif duygulardan daha baskın olduğu bir duygu durumu olmasıdır.
Aristoteles zamanında bir insanın en iyi olma durumuna “Eudaimonia” adını vermiştir. Eudaimonia’yı Türkçeye “iyi ruh hali” olarak çevirebiliriz. Tek bir an’a değil, hayatın geneline yayılmış bir mutluluk kavramıdır. Dış etkenler an’daki mutluluğumuzu etkilese de bireyin esas mutluluğunun, kendi emekleri ve kararları sonucu oluşan durumlarla ilişkili olduğunu savunur. Örneğin, kardeşinizle yaşadığınız bir anlaşmazlık o an sizi mutsuz etse de; o anlaşmazlık sırasında kullandığınız kendinizi ifade etme cümleleri ya da bu süreç sonucunda ulaştığınız yeni bilgiler “Eudaimonia”ya ulaşmanızı sağlayabilir. Bu kavramın altında yatan iyilik kavramı da mutlu olma durumundan ziyade anlamlı bir hayat yaşamaya dayanmaktadır (Deci ve Ryan, 2008). Yaşanan olay negatif bir duygu yaratsa da, bu negatif olay sonucu kazandıklarımız bize hayatımızda farklı bir bakış açısı kazandırabilir. Bu değişen bakış açısıyla da birlikte olaya karşı olan negatif tavrımız pozitife dönebilir. Masumiyet Müzesi’nde Orhan Pamuk’un da dediği gibi: “ Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.”
Farklı duyguların yaşanması topluma karşı birleştirici bir etki oluşturur. Karşımızdakiler ile empati kurarız. Türkçemizde yerleşmiş bu konuyla alakalı deyim ve atasözlerimiz de bulunmaktadır. Örneğin: “kötü gün dostu olmak” karşındaki kişiyle paylaşabileceğin bir değerdir. Fakat buna karşın hayatımızda negatif olaylar yaşadığımızda etrafımızdan “Üzülecek bir şey yok.”, “Ağlama.” gibi cümleler duyarız. Duygularımızı yaşamak yerine onları bastırmak farklı şekillerde bu duygunun açığa çıkmasına yol açabilir. Duygularımızı bastırmanın sonucunda kaygı, panik atak, depresyon, uyku bozukluğu gibi psikolojik ya da baş ağrısı, gastrit, reflü, tansiyon gibi fizyolojik etkilerle karşılaşabiliriz. Araştırmalar, duygularımızı bastırmamızın bizi daha agresif ve kaygılı da yaptığını göstermektedir (Vohs ve diğerleri, 2010). Bunun nedenlerinden biri duygularımızı daha önce bastırdığımız ve vücudumuzdan atmadığımız için, normalde sakince karşılayacağımız bir durumda o duyguların açığa çıkmasıdır.
Duygularımızı görmezden gelebiliriz fakat bu, o duygularımızdan uzaklaşmak yerine, hayatımızda ilerleyebilmek için bize bir engel olmaktan başka bir etkisi olmaz. Bumerang etkisi yaratarak tekrardan bize geri döner. Bumerang etkisinin arkasındaki mantık, duyguları bastırma konusunu ele aldığımızda, negatif bir duyguyu bastırmak için normalden fazla çabaladığımızda vücudumuzda daha fazla stres ve kaygı oluşturması durumudur. İngilizcede stress (stres) ve relaxation (rahatlama) kelimelerinin birleşiminden oluşan “stresslaxing” kelimesi stresli bir durumda kendimizi rahatlamaya çalışmayı anlatır. Kısa süreli duygusal bastırmalar, an içinde bize yardımcı olsa da duygularımızı bastırırken vücudumuzda kortizol yayılır. Kortizol sayesinde kan basıncı ve şekeri artar. Bu da vücutta kaygı ve stres oluşumunu tetikler. Bağışıklık sistemi negatif anlamda etkilenir (Roos ve diğerleri, 2018).
Özetlemek gerekirse, duygularımızı fark etmeli ve onları kendi yararımıza kullanmalıyız. Bunu sağlamak için de kendimize: “Bu durumun bendeki etkisi nedir?”, “Yaşadığım olay benim tarafımdan nasıl algılanıyor?”, “Bu duruma karşı inanç ve varsayımlarım nedir?” gibi sorular yöneltebiliriz. Hayatımızda gerçekleşen her negatif olaya karşı pozitif yaklaşmaya çalışmak, negatif duyguların değerini düşürmeye ve pozitif duygulara da fazla anlam yüklemek ile sonuçlanır. Her duygu birbirinden değerlidir. Üzgünlük, kızgınlık, kaygı, sinirlilik; baktığımızda negatif duygular gibi gözükse de aslında bizi hayatta ileriye taşıyan duygulara da dönüşebilirler. Her daim pozitif duygular yaşamayı hedeflemektense, yaşadığımız duyguları fark edip onları kabul etme yöntemleri geliştirmek ve fiziksel, psikolojik ve sosyal anlamda güçlenmeyi hedefleyebiliriz. İyi bir hayat, beraberinde de mutlu bir hayatın sırrı da budur.
Referanslar
Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2008). Hedonia, eudaimonia, and well-being: An introduction. Journal of Happiness Studies, 9, 1–11.
Fuochi, G., Voci, A. Dealing with the Ups and Downs of Life: Positive Dispositions in Coping with Negative and Positive Events and Their Relationships with Well-Being Indicators. J Happiness Stud 22, 2435–2456 (2021). https://doi.org/10.1007/s10902-020-00329-2
Hyland, M., & Birrell, J. (1979). Government Health Warnings and the “Boomerang” Effect. Psychological Reports, 44(2), 643–647. https://doi.org/10.2466/pr0.1979.44.2.643
K. D. Vohs, B. D. Glass, W. T. Maddox, A. B. Markman. Ego Depletion Is Not Just Fatigue: Evidence From a Total Sleep Deprivation Experiment. Social Psychological and Personality Science, 2010; 2 (2): 166 DOI: 10.1177/1948550610386123
Lydia G. Roos, Sara M. Levens, and Jeanette M. Bennett. Stressful life events, relationship stressors, and cortisol reactivity: The moderating role of suppression. Psychoneuroendocrinology. 89, 69-77, (2018) https://doi.org/10.1016/j.psyneuen.2017.12.026
Miyagawa, Y., Niiya, Y. & Taniguchi, J. When Life Gives You Lemons, Make Lemonade: Self-Compassion Increases Adaptive Beliefs About Failure. J Happiness Stud 21, 2051–2068 (2020). https://doi.org/10.1007/s10902-019-00172-0
Roy F. Baumeister, Kathleen D. Vohs, Jennifer L. Aaker & Emily N. Garbinsky. Some key differences between a happy life and a meaningful life, The Journal of Positive Psychology, 8:6, 505-516, (2013) DOI: 10.1080/17439760.2013.830764