Çocuk ve Ergenlerde İntihar Dışı Kendine Zarar Verme, İntihar Düşüncesi ve İntihar Girişimlerinde Acil Servis Ziyaretleri
Makale Özeti
Bu yazı Dr. Onur Tuğçe Poyraz Fındık ve Stajyer Psk. Ece Cantay tarafından özetlenmiştir.
Kendine zarar verme davranışının önlenmesi, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık politikalarının gündemindeki ana maddelerden biridir. Kendine zarar verme düşünce ve davranışlarının tekrarlayıcı nitelikte olduğu, 15-20 yaş arasında arttığı, kızlarda erkeklerden dört kat fazla olduğu gösterilmiştir. Risk faktörleri arasında cinsel istismar, kişiler arası ilişkilerde sorunlar, dürtüsellik ve sosyal izolasyon sayılabilir. Yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkan kendine zarar verme düşünce ve davranışının, sonraki yıllarda madde kullanımı, psikiyatrik bozukluklar, evlilik sorunları, finansal sorunlar ve hem intihar hem de intihar dışı nedenlerle erken yaşta ölüm ile ilişkili olduğu gösterilmiştir.
Bireyin kasıtlı olarak kendine zarar verme düşünce ve davranışları (self-harm) çeşitli özelliklerine göre gruplandırılarak ele alınabilir. Kişinin kendi vücut organ ve dokularına ölme niyeti olmaksızın kasıtlı olarak zarar vermesi, kendine zarar verme davranışı (KZVD); vücuda zarar veren davranışlar olmadan bulunan ölüm düşüncelerinin varlığı, intihar düşüncesi (İD); vücut organ ve dokularına ölüm niyetiyle kasten zarar verilmesi durumu ise intihar girişimi (İG) olarak tanımlanmaktadır. KZVD ve İD ergenlik döneminde intihardan daha sık görülür, öte yandan intiharın en güçlü yordayıcıları olmaları nedeniyle kritik öneme sahiptirler.
Acil servisler kendine veren veren bireyler için ilk temas noktası olabilmektedir. İntihar sonucu ölen bireylerin önemli bir kısmının, intiharlarından bir yıl önce kendine zarar verme düşünce ve/veya davranışı ile acil servis başvurusu olduğu gösterilmiştir. Kanıtlar, kendine zarar verme için birçok ciddi risk faktörünün ruh sağlığı ile ilişkili olduğunu gösterse de, acil servise başvuranların sadece yarısının acil servislerde psikiyatrik değerlendirmeye ulaşabildiğini göstermektedir.
Bu çalışma, KZVD, İD ve İG sonrası pediatrik acil servise başvuran çocuk ve ergenlerin klinik özellikleri, başvuru şekilleri, ruh sağlığı değerlendirmeleri ve sonuçları hakkında bilgi vermeyi amaçlamıştır.
Çalışmada Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Acil Birimi verileri kullanılmıştır. Hastane, İstanbul Anadolu Yakası’nda çocuk ve ergenler için 7 gün 24 saat acil psikiyatrik değerlendirme sağlayan tek merkezdir. Bu sebeple özellikle mesai dışı saatlerde (haftaiçi 17.00-8.00 arası, haftasonu ve resmi tatiller) geniş bir bölgedeki birçok hastaneden de psikiyatrik değerlendirme ihtiyacı olan çocuk ve ergenler bu hastaneye yönlendirilmektedir.
Hastane elektronik bilgi kayıt sisteminden, 2012-2017 yıllarında, çocuk ve ergen psikiyatrisi biriminden istenen konsültasyon kayıtlarına ulaşılmıştır. Ulaşılan 3740 kayıt arasında, çocuk acil servisinden gelen konsültasyon sayısı 5 yıl içinde 1391 olarak tespit edildi. Çocuk acil biriminden istenen konsültasyon taleplerinin %43’ünün (599 başvuru) KZVD, İD ve İG nedeniyleydi. Yaş ortalaması 15, %77’si kızdı. %68’inin daha önce psikiyatri başvurusu olmuştu. Yaklaşık yarısı (%44) eş zamanlı olarak ilişkisel sorunlardan yakınıyordu. Erkeklerde agresyon, kızlara göre daha sık görülen bir belirtiydi. KZVD (%60’ı kız, %40’i erkek), İD (%57’si kız, %43’ü erkek) ve İG (%83’ü kız, %17’si erkek) kızlarda erkeklerden daha sıktı. %79’u en az bir psikiyatrik bozukluk için tanı kriterlerini karşılıyordu. Depresyon İD ve İG grubunda en sık psikiyatrik tanıyken, otizm yelpaze bozuklukları ve zihinsel yetersizlik KZVD grubunda en sıktı.
Tekrarlı başvuru en sık KZVD (%14) grubundaydı.
İD olanların yaklaşık yarısına (%42) yataklı bir çocuk ve ergen psikiyatri kliniğinde takip ve tedavi önerilmişti. Bu oran KZVD grubunda %8,5, İG grubunda %13’tü.
En küçük yaş ortalaması KZVD (14.25 yaş) grubuna aitken, İG’dekilerin (15.41 yaş) yaşının en büyük olduğu görüldü.
İG grubundakilerin %25’i herhangi bir psikiyatrik bozukluk için tanı kriterlerini karşılamıyordu. İG olanların %47’sinin, İD olanların %51’inin ve KZVD ile başvuranların ise %18’inin depresyon tanısı vardı. KZVD grubunun %16’sında otizm yelpaze bozuklukları, %16’sında zihinsel yetersizlik tanısı mevcuttu.
İlaç alımı (%91), kesi (%3) ve ası (%1) sırasıyla en sık İG yöntemleriydi. Daha büyük yaş, kız cinsiyet, ilişkisel sorunlar yaşamak İG için risk faktörüyken, psikiyatrik başvuru öyküsüne sahip olmak koruyucu faktördü.
Bu çalışma, KZVD, İD ve İG ile acil servise başvuran çocuk ve ergenlerin ruhsal özelliklerini tanımlayan Türkiye’deki en kapsamlı çalışmadır. Bulgularımız, kendine zarar verme düşünce ve davranışı ile acil servise başvuran çocuk ve ergenlerin büyük bir kısmının kız, sıklıkla İG nedeniyle ve yaklaşık yarısının depresyon tanısına sahip olduğunu ortaya koymuştur. Depresyon, İD ve İG arasında benzer oranlardayken, KZVD grubunda istatiksel olarak daha düşüktü. İlişkisel sorunlar eşlik eden en sık yakınma ve İG için en önemli risk faktörlerinden biriydi. Psikiyatriye daha önce başvurmuş olmanın İG riskini azalttığı görüldü. Bu bulgu, ergenlik döneminde karşılanmamış ruh sağlığı hizmet ihtiyacının acil servislere İG şeklinde ‘kriz’lerle yansıdığını düşündürmektedir. KZVD grubunda ise yüksek oranda otizm yelpaze bozuklukları ve zihinsel yetersizliklerin görülmesi, nörogelişimsel bozuklukların seyrinde karşılaşılan krizlerin yönetiminde acil psikiyatrik hizmetlere olan ihtiyaca işaret etmektedir.
Çocuk ve ergenlik döneminde ortaya çıkan kendine zarar verme düşünce ve davranışlarının farklılıklarına ilişkin bu bulgular, risk değerlendirilmesi ve sağlık hizmetlerinin planlamasına katkıda bulunabilir. KZVD, İD ve İG’nin zirve yaptığı ergenlik dönemi, bu adımlar arasındaki geçiş tetikleyicilerini anlamak ve müdahale penceresi sağlamak için eşsiz bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Ruh sağlığı hizmetlerine kısıtlı erişimin olması acil servislere psikiyatrik krizlerle başvuruları arttırmaktayken, bu çok faktörlü sorunun çözümünde acil müdahalelerin yetersiz kalacağı unutulmamalıdır. Bu bakış açısıyla, acil servislerin, psikiyatrik tedavi ve psikososyal destek sistemlerine ‘geçiş’ noktası olarak yapılandırılması faydalı olacaktır.