(0212) 351 17 54

Üniversite Kapısında Nasıl Tercih Yapılır?

Üniversite Kapısında Nasıl Tercih Yapılır?

29 August 2021

Üniversite Kapısında Nasıl Tercih Yapılır?

Stajyer. Psk. Ezgi Düzce

Bi' Sorun platformunun 'Tercih Günleri' kapsamında gerçekleşen webinarından öne çıkanlar

Dr. Sevgi Kesim Güven (SKG) moderatörlüğünde Dr. Yankı Yazgan’ın (yazının devamında YY) katılımı ile üniversite tercih dönemindeki öğrenci ve velililere yönelik “Bi’ Sorun –Tercih Günleri” kapsamında bir webinar gerçekleştirildi. Webinara farklı alanlardan birçok öğrenci, veli ve ilgili kişi katılım gösterdi. Öğrenciler, veliler, gençlik dönemi, üniversite hayatı ve tercih yapma süreci gibi birçok konu üzerinde duruldu. Keyifle okumanız dileğiyle.

Konuşma SKG’nin 12 Ağustos tarihinin 1985 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Gençlik Günü” ilan edildiğini anlatması ile başladı ve ardından YY’ye “Gençlik Nedir?” sorusunu yöneltmesi ile devam etti. YY “çok şey” demek olduğunu vurgulayarak başladı sözüne, kişinin kendi sosyal sermayesini oluşturduğu dönem olarak da bakabileceğimizi, aynı zamanda bilişsel olarak da geliştiğimiz bir dönem olduğunu ve hayatımızı bu dönem üzerine inşa ettiğimizi anlattı. Gençlik döneminin hem özlenen hem de karmaşık bir dönem olduğuna, zorluğunun ise belirsiz bir gelecek adına kararlar aldığımız bir dönem olmasından kaynakladığını fakat bunun zevksiz bir zorluk olmadığı üzerinde durdu. Bu dönemin beraberinde getirdiği ruh sağlığı sorunlarının yanı sıra en fazla kazanın ve yaşama son verme davranışının olduğu zaman olduğunu da ekledi. Bu dönemi bir çeşit dönüştürme hayali şeklinde özetledi diyebiliriz.

SKG bu cevapta iki kelimenin öne çıktığını düşündüğünü belirtti: inşa etmek ve hayal kurmak. Bu iki kavramın aslında hem ebeveyn hem de çocuk için üniversite tercihi noktasında önem kazandığı noktası üzerinde duruldu. Bunun üzerine SKG ortak bir payda üzerinden ilerlemek adına tercih kavramı üzerinde durdu ve “Tercih Ne Demek?” sorusunu yöneltti. YY ilk olarak tercih edebilmenin aslında önemli bir özgürlük olduğu noktasına değindi. Tercih yapmanın kişinin elde ettiği bir hak olması ve bunu en iyi şekilde kullanma isteği üzerinde durdu. Hak, lüks ve özgürlük kavramları çevresinde şekillendiğini ve özgürlüğün beraberinde sorumluluk da getirdiğini çünkü kişinin bu kararın sonuçlarını yaşadığını, bir nevi hayatın çatallanma noktası olduğunu anlattı.

Bunun üzerine SKG ülkemizdeki üniversite sınavına dair çeşitli sayıları paylaştı ve tercih yapabilecek kişi sayısından daha az sayıda kontenjan olduğu üzerinde durdu yani sanılanın aksine bu konudaki özgürlükle ilgili kısıtlamalar olduğuna değindi. Kendisinin 18 yıldır üniversite tercihi yapan aile ve çocuklar ile çalıştığını ve seçim kriterlerinin ve kaygıların yıllardır aynı olduğunu ve en çok gelen sorulardan birinin “Bu alan bana uygun mudur?” sorusu olduğunu ekledi ve bununla ilişkili olarak bunun ölçülebilen bir şey olup olmadığını veya neye göre ölçülebileceğini sorularını yöneltti. YY’nin cevabı ise kişilerin kalitatif fikirlerini olabileceği yönünde oldu. Kişilerin deneyimlerinin bu konuda yol gösterici olabileceğini anlattı. Örnek olarak sosyoloji okumak isteyen bir öğrencinin daha önce hiç o konuya dair bir metin okuyup okumadığı ya da ilgisinin varlığının bir fikir verebileceği üzerinde durdu. Öğrencilerin zamanında bu bölüm bana uygun mu sorusunu sorsalar bile zaman zaman kazandıkları için kendilerini bir yere attıklarını ve buraya uyum sağlamaya çalıştıklarına değindi ve bu durumu görücü usulü yapılan “sonradan seversin” mantığına benzetti. Bu yaşlarda tam bir karar verebilmenin kolay olmadığını ve hayal kırıklığına uğrama ihtimalinin de olduğunu çünkü çocukların çeşitli imgeler üzerinde tercih yapma eğilimde olduklarını anlattı, örneğin tıp seçmek isteyen biri için Dr. House’tan etkilenip gerçeğin hiç de öyle olmadığını anladığında ki hayal kırıklığı gibi.

SKG bu noktada kendi branşı olan sosyoloji üzerinden örnek verdi ve sosyoloji okumak isteyen birinin “Hayatla ilgili bir derdin var mı, insan odaklı mı çalışmak istiyorsun?” gibi soruları sormasının öneminden bahsetti. YY üniversite döneminin en önemli özelliğinin değiştirici ve dönüştürücü olması noktası üzerinde durdu. Esas önemli noktanın formasyon olduğunu, üniversite seçimine sadece meslek eğitimi açısından bakılmaması gerektiğini vurguladı. Formasyonu ise üniversite eğitimi süresince öğrenmeyi öğrenmek, problem çözme becerisi geliştirmek, entelektüel birikim kazanmak olarak açıkladı. Aslında öğrencilerin şimdiden değişik koşullar ile karşılaşacakları beş altı yıl sonrası için bir tercih yaptıklarını dolayısı ile onları bu değişime hazırlayacak bir formasyondan geçmelerinin öneminden bahsetti. Artık okulların sunduğu çift ana dal, yan dal ve bölüm değiştirme gibi imkanların da olduğunu ekledi. Burada önemli olanın bu korkuyu ele almak olduğunu ve belirsizliğin hâkim olmasının bu tercihe etkisine değindi. Yaşamın bu ön görülmezliğinin hayatın her döneminde olduğunu, karar almanın verdiği sorumluluğun ve ağırlığının etkisi üzerinde duruldu. İnsanın yaşamın ön görülmezliği içinde var olduğundan bahseden YY, aslında her ne kadar var olmanın hafifliği üzerinde durulsa da o hafifliğe ulaşmak adına o ağırlığı taşımanın büyümek demek olduğunu anlattı. Büyümenin düşe kalka geçilen bir yol olduğu üzerine konuşulurken kişinin bu yolu kiminle yürüdüğünün önemine değinildi, gençlik döneminin kimin ile, nerelerde yürünecek bir yol olduğuna karar verilen bir dönem olduğunu vurguladı. Kişinin gelecek hayatını o kitlenin ve onun uzantılarının belirlediği ve farklı etkileri olabileceği üzerinde durdu. Üniversite seçimini yalnızca bir meslek ve iş seçimi olarak görmenin yanlış olduğuna tekrar değinen YY tercih döneminde ailelerin 4 yıl okusun sonra kurtulacağız fikrinin oldukça yanlış olduğunu, yalnızca Türkiye’de değil Avrupa’da da ev çocukluğu döneminin birçok nedenle uzadığını anlattı. Artık eski tip, bir yere girip 30 yıl çalışıp emekli olunan düzenin olmadığını, farklı yollar olduğunu ve önemli olanın bu yeni düzende neyin yol gösterici olabileceği konusunu anlamaya çalışmak olduğuna değindi. Bu konuya dair SKG, eskiden iş değiştirmeye iyi bakılmazken şimdilerde 4 ile 5 yılda bir iş değiştirmenin olumlu olarak değerlendirildiğini ve disiplinler arası çalışmanın önem kazandığını anlattı. Öğrencilerden gelen bir diğer sorunun ise farklı alanlar seçebileceğini ve yapabileceğini düşünen bir öğrencinin nasıl bir yol izlemesi gerektiği üzerine olduğunu söyledi. YY ise insan olarak yapabileceğimiz her şeyi yapmak noktasında olmadığımızı, tercihin bu noktada devreye girdiğini aslında tercih yapmanın istemediğinden vazgeçmek olduğu cevabını verdi. Tersten bir yol izleyerek öncelikle ne istemediğine karar verip elemenin daha kolay olacağını ve esas ıstırap verecek olanın istediğini yapamamaktansa istemediğini yapmak durumunda kalmak olduğu üzerinde durdu. SKG “doğru ayıklama” yapmanın önemini vurguladı ve istemediğini eledikten sonra istenilen tercihler içinden kesişim kümesini bulmanın gerekliliğinden bahsetti.

YY burada önemli olanın risk almayı öğrenmek, doğru riskleri almak, değişime ayak uydurabilmek, başkaları ile temas halinde kalabilmek, kendini kontrol edebilmek ve ön görülü olabilmek olduğuna değindi. Yaptığı bir çalışmanın sonuçlarından da referans vererek, 40 yıl sonra başarılı olan kişilerin ortak özelliklerinin ne meslek seçtiğinden bağımsız olarak tatmin duygusu yüksek olan kişiler olduğunu belirtti. Bu kişilerin hayattan zevk alabilme ve zahmete katlanabilmesinin öneminden bahsetti ve zahmetsiz alınan zevkin hazzının düşük olabileceğini vurguladı.

SKG yıllar içinde karşılaştığı iki durumdan örnek vererek tercih döneminde ebeveyn müdahalelerinin ne gibi sonuçları olabileceği konusu üzerinde durdu. İlk olarak ailesinin baskısı ile tıp seçen ve 4. Sınıftayken bırakıp felsefe okumaya geçen ve şu an iyi bir üniversitede doktora yapan bir öğrenciden, ikinci olarak yine babasının kendinden habersiz tercihleri değiştirmesi sonucu tıp kazanan ve ilk sene sonunda mühendisliğe geçen bir öğrencisinden örnek verdi. Bu noktada çocuklardan bir gelen sorunun ise “Ailemi nasıl ikna ederim?” sorusu olduğunu ekledi. YY’nin bu konudaki yorumu ise yanlış bir durum var ise bir şekilde düzeleceği yönünde oldu. Tercih yapılan dönemde statü, havalılık, anne baba arzusu gibi çeşitli motivasyonlarla yapılan tercihler her zaman kötü olmasa da önemli olanın isteğin engellenmemesi ve anne babaların yapmaması gereken bir şey olduğu üzerinde durdu. Bu durumun negatif ilişkilere neden olabileceğini ekledi. Özellikle eczacılık ve diş hekimliği okumuş olan ailelerde aynı bölümü çocukların okumasını isteme konusunda çok yüksek oran olduğunu, böyle bir seçeneğin olduğunun bir zorlama olmanın ötesinde bir opsiyon olarak sunulması gerekliliğinin öneminden bahsetti. Bazen ailelerin kendilerine çocuklarının bile bile yanlış yaptıklarını düşündüklerini fakat burada önemli olanın kişinin olduğunu noktadan durumun aynı olmadığını bilmeleri gerektiğini anlattı. Ebeveyn olunan ilk andan itibaren çocuğu korumak arzusu ile korku ve kaygı içinde olma hali ile açıkladı bu durumu YY. Aslında ebeveyn olmanın bir anlamda çocuğun yanlış yapmasına katlatmayı öğrenmek olduğunu ve tercih yapacak çocuğu olan anne ve babaların da belli bir gelişim evresinde olduklarını hatırlattı, “Biz sıkıntı çektik, o çekmesin” veya “Sorun çıkmasın” gibi fikirlerinin ardında bulundukları yaş ve gelişim evresi döneminin önemli bir etkisi olduğunu söyledi. Bu kaygı ve korkunun bazen yanıltıcı olabileceğini ve çocuk ile gereksiz bir sürtüşmeye neden olabileceği üzerinde durdu. SKG de özgürleşmeye şans tanımanın özgürlüğe şans tanımak olduğu yorumunda bulundu.

Soru cevap kısmında gelen ilk soru bu yayını dinleyenlerinin çocuğunun ebeveyn olması üzerineydi ve onların psikolojisi üzerinde duruldu. Bu noktada YY, anne baba olmanın risk almak ile ilgili olduğunu ve doğası gereği hiçbir zaman tam rahat edilemeyeceğini anlattı ve bu dönemde oluşan kaygıların oldukça gerçekçi kaygılar olduğunu da ekledi. SKG ise kaygıların anlamlı olmasının yanı sıra sorunun yansıtma ve ifade etme noktasında olduğu üzerinde durdu. Bir diğer gelen soru ise günümüzde kendi lisans mezuniyeti dışında işler yapan kişilerin artması üzerine oldu. YY bu durumun nedeninin üniversite ve yüksek lisans eğitiminin uzaması ve seçeneklerin çoğalması, iş dünyasının ihtiyaçları, işsizlik ve iş sayısının azalması ile ilişkili olabileceğini ve dolayısı ile öğrencilerin nitelik arttırma çabası içinde olduklarına değindi. Meslekten ziyade toplumda üretici olarak yer almak ve para kazanmanın önemini vurguladı. SKG günümüzde diploma haricinde işe alım süreçlerinde kişinin biraz önce de formasyon konusunda değinilen kişinin hangi yetkinliklere sahip olduğuna bakıldığını ekledi.

Üniversitenin mesleki eğitimin yanı sıra alt yapı sunduğunu ve dolayısı ile üniversiteye giren ve çıkan kişinin aynı olmadığı üzerinde duruldu. Üniversitenin uzatılmış bir lise olmadığı, çeşitli kulüp aktiviteleri, faaliyetler, toplumsal olayların etkisi ile dönüştüren ve kişileri geliştiren bir yer olduğu, eğitim içeriğinin sosyal duygusal gelişim ile tamamlandığı bir dönem olduğu üzerinde duruldu ve ülkemizdeki 260 üniversite içinde bu formasyona imkân sağlayan okul sayısının oldukça az olduğu ve bunun da rekabeti etkilediği konuşuldu.

Bir diğer gelen soru ise mezuna kalan öğrenciler ile ilgili oldu, üzerlerinde bir baskı olduğunu ve onların neresi olursa olsun mantığı ile hareket ettikleri üzerinde duruldu ve mezuna kalmanın “son şans” olup olmadığı sorusu üzerinden ilerlendi. YY kategorik olarak bunun yanlış bir düşünce olmadığını, önemli olanın iyi bir eğitim olduğunu ve bölüm dışı çalışıp memnun olan kişilerin oldukça fazla olduğunu anlattı. Önemli olanın bir bölüme girip devam etmek olmadığını ve fikirlerin zamanla yön değiştirebileceğini ve bölüm değişikliklerinin süreç içinde yapılmasının daha iyi olduğu konusu üzerinde durdu bunun en önemli nedenlerinden birinin üniversite öğrenimin belli bir yaş aralığında gerçekleşmesi olduğunu ekledi ve SKG de kişinin süreç içinde kendine bir şeyler katmasının daha kolay olduğunu vurguladı.

Gelen bir diğer soru ise ebeveynlerin baskı kurmadan ve manipüle etmeden nasıl çocukları ile konuşabilecekleri ile ilgili oldu ve YY burada gerekli olanın bu şekilde konuşmak konusunda niyet etmek olduğunu ve kendilerine konuşmaları sırasında acaba yönlendiriyor muyum sorusunu sormalarının gerekliliğini vurguladı. Üniversite tercih yaşlarının çocukların anne ve babaları suçlamayı ve bir şeylerden onları sorumlu tutmayı bıraktığı yaşlar olmasının da olumlu bir etkisi olacağını belirtti. Bunun yanında aile içinde maddi, kültürel etmelerinde bu seçimi etkileyeceğinin unutulmaması gerektiğini ekledi. Bu noktada dede, amca gibi başka ile büyüklerinin de seçim konusunda bir rolü olabileceğini ve destek alınabileceğini ekledi.

Son olarak da bu konuşulanların yanı sıra yaşamın zor olduğu bir çağda olduğumuz ve önemli olanın sağlıklı zaman geçirmeyi unutmamak olduğuna değinildi. Her ne kadar daha önceki kuşaklara göre umutları azalmış bir nesil olsa da gençliğin her daim umutla ilişkilendirilen bir dönem olduğunu unutmamamız gerektiğini ve şimdiki nesilin daha dayanışmacı, iş birlikçi, duyarlı ve heyecanlı bir nesil olduğunu da bilmemiz gerektiği üzerine konuşarak iyi dileklere konuşmanın sonuna gelindi.